TÜFEK TEMİZLİĞİ

TÜFEK TEMİZLİĞİ

Aydın’da, ilk hafta ne arayanımız oldu ne soranımız. Kışla içinde, zeytin ağaçlarının altında oturup sohbet ederek, kıdemli kısa dönem arkadaşlarla takılarak, orada burada, kışla dışında, köy yollarında dolaşarak geçirdik ilk haftayı. İkinci hafta tabur komutanımız, toplam 11 kişilik kısa dönemleri topladı ve bölüklere dağıtımımız yapıldı.

Ahmet Erol’un uyanıklığı sayesinde kamera çekim işini kaptık ama Ahmet’i karargah servis bölüğüne, beni, İzmir’li Ercan Köktürk ile ikinci eğitim bölüğüne verdi tabur komutanımız.

Bölükte bize hemen G-3 tüfeklerimizi zimmetlediler ve mutlaka temizliğini yapın diye de sıkı sıkı tembihlediler. Ercan’la, tüfeklerimizin mekanizmasını açtık ki her yeri yağ içinde. Harbi ve pamuk elimizde saatlerce yağları temizlemeye, kurutmaya uğraştık. Arada gördüğümüz kıdemlilere gösteriyoruz; “Şuna bir bak temizlenmiş mi?” “Uuuuu abi bu ne? Karıncalanmış bu, çok pis.” Tekrar başlıyoruz temizlemeye; “Yok abi, olmamış, karıncalanmış.” Ben de gözlerimi yerleştiriyorum namlunun ucuna, ne toz görüyorum ne karınca.

Saatlerce, saatlerce uğraştık olmadı. Sonunda; “Ya bırak arkadaş, başlarım tozuna, karıncasına “ dedik, bıraktık. Ne yapalım.

İki ya da üç gün sonra, bölüğü toprak top sahasının kenarında dört sıra halinde dizdiler. Tabur komutanı tüfek temizlik denetimi yapacakmış.

Ben ilk sırada, baştan üçüncüyüm, Ercan da tam arkamda, ikinci sıranın üçüncüsü. Tüfeklerimizi omuzlarımıza, denetim pozisyonuna aldık, tabur komutanının gelmesini bekliyoruz.

Arkadan Ercan seslendi, döndüm; “Yer değiştirelim mi? “Olur” dedim, nedenini de sormadım.

Biraz sonra tabur komutanı geldi. İlk sıranın başından itibaren, tüfeklerin namlu deliğine gözlerini yerleştirip kontrollerini yapmaya başladı. İlk iki erin tüfeğini kontrol edip Ercan’ın önüne geldi. Biraz eğilip, gözlerini Ercan’ın tüfek namlusuna dayayıp bir süre baktı. Sonra başını kaldırıp Ercan’ın yüzüne baktı. Tekrar eğilip namluya bir daha baktı. Çekildi, Ercan’ın yüzüne korkunç bir tokat patlattı.

Ercan sendeledi, bir adım kadar geriye savruldu. Tekrar yerini alıp “hazır ol”a geçti. Komutan sağlı sollu iki tokat daha patlattı ve sıradaki ere doğru bir iki adım attı, durdu, döndü Ercan’a bir de tekme attı. Yere düşen Ercan güçlükle toparlanmaya çalışırken, tabur komutanı ile çok kısa süre göz göze geldik. Ercan’ı bırakıp, sıradaki erin önüne gelen komutan dönüp bir süre tekrar bana baktı, sonra bir Ercan’a bir bana baktı. Bu son bakışta, komutanın gözünde pişmanlık gördüm. Hani bazen hissedersiniz, öyle bir şey.

Ercan benden de kapanık, sessiz bir çocuktu. Komutan anlayamadı, fark edemedi Ercan’ın kısa dönem olduğunu. Son bakışından hissettim bunu “Kusura bakmayın fark edemedim.” diyordu komutanın gözleri.

Komutan benim tüfeğimin temizliğinin de sıkıntılı olduğunu hissetmiş olmalıydı bu arada. Kendisi gelmedi ikinci sıraya. Kıdemli astsubaylardan birine işaret etti. Gençler hariç, astsubaylarla arası genelde iyi olurdu kısa dönemlerin. Koskoca tabur komutanı bunu bilmez mi? Kıdemli astsubay geldi, kontrol etti tüfeğimi. “Çok kötü” dedi, “Ne zaman aldınız bu tüfekleri?” “Yeni aldık komutanım, bu kadar temizleyebildik.” “Kim verdi bu tüfekleri size?” “Çavuşlar verdi komutanım.” “Eşş…….eşekler. Hemen bugün temizletin bu tüfekleri.”

Yer değiştirmeseydik o dayağı ben yiyecektim. Allah korumuş. Arkadaşım kendi istedi, benim suçum yok. Onun kısmetiymiş.