TOPLUMSAL YAŞAM
TOPLUMSAL YAŞAM¶
1930’ların sonlarında başladı Atatürk’ün çağdaş aydınlanma ve tam bağımsızlık projesine muhalefet.
Tek parti CHP içinde, toprak reformuna muhalefet ile başlayan ve Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın başını çektiği bir grubun CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kurmaları ve 1950’de iktidara gelmeleri ile başladı Atatürk ilke ve inkılaplarından kopuş.
Toprak reformunun sabote edilmesi, Köy Enstitüleri’nin kapatılması, NATO’ya girilmesi, laiklik ilkesinden tavizler verilmesi demokratik cumhuriyetin ve kurucu aklın hedeflediği yoldan çıkmasına yol açtı.
Yeni Cumhuriyet’in 25 yılda elde ettiklerini 10 yıl içinde neredeyse yok eden, “Ben istersem odunu bile milletvekili seçtiririm.” diyebilen, çok partili parlamenter demokratik sistemi bizzat getiren ana muhalefet partisini meclisten atmaya kalkışan Menderes, sağlıksız ve hatalı bir kararla idam edilince “Demokrasi şehidi” oldu.
Arkasından gelen sağ Demirel, Özal tek parti iktidarları ve 90’lı yılların basiretsiz koalisyonları ülkeyi gelişmiş batının pazarı haline getirdi.
1971 muhtıra darbesi ile özgürlükler kısıtlandı. Komünizm paranoyası körüklenerek, duyarlı ve bilinçli gençlik ve üniversite kampüsleri kışkırtıldı, çatıştırıldı.
12 Eylül 1980 darbesi ülkenin geleceğine dönük umutların idam fermanı oldu. Üniversitelerin ve gençlerin ülkenin geleceğine kafa yormalarını yasakladı. Örgütlü çalışma hayatını felç etti. Laik eğitim sistemini öldürdü. 12 Eylül 1980 darbesi ülkede merkez sağ siyasetin tüm kanallarını yok etti ve merkez sağ siyaset 20 yılda yerle bir oldu.
90’lı yıllardan itibaren özelleştirme bahanesi ile cumhuriyetin kazandırdığı ekonomik kurumların hemen hepsi gerçek değerlerinin altında satılarak adeta birilerine peşkeş çekildi.
Atatürk’ün; “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” anlayışı terk edildi. 2000’li yıllara kadar bir şekilde mücadele edilen cemaat yapılanmasına, devlete ve orduya sızmalarına, AKP’nin iktidar olmasıyla göz yumuldu. Bu sızmalar sonucu güçlenen, 2007’de orduya kumpas kuran, iktidar yetkililerinin de katkılarıyla Atatürkçü subayları ordudan uzaklaştıran Cemaat, 2016 yılının 15 Temmuz’unda darbe yapmaya kalkıştı. Hain darbe girişimi, halkın da katılımıyla zor da olsa atlatıldı. Yargının başlattığı temizlik; orduya, yargıya, emniyete ve tüm devlet kurumlarındaki dehşet verici cemaat sızmalarının boyutunu ortaya çıkardı.
Devletin istisnasız her kurumuna sızan Cemaat, sadece ama sadece siyasete sızamamıştı! Hele yaklaşık 10 yıl iktidarla birlikte olan Cemaat, iktidar partisinin kapısından bile girememişti! İnanın dediler, biz de inandık. Siz inanır mısınız bilemem.
Adeta bir kanserli hücre gibi yurdun her kurumuna sızan FETÖ’cü cemaat, 2011 yılı 3 Temmuz günü Fenerbahçe’ye saldırdı. Futbol, bayan ve erkek basketbol, bayan ve erkek voleybolda 5’te 5 yapan Fenerbahçe camiası, mutluluk sarhoşluğu içinde yakalandığı bu hain saldırıdan büyük zarar gördü, yara aldı. Sözde şike suçlaması ile başkan ve bir kısım yöneticisi tutuklandı. Kulüp başkanı Aziz Yıldırım’ın “Ne şikesi kardeşim, memleket elden gidiyor!” sözünün gerçekliğini ancak 2016 yılının 15 Temmuz günü ve gecesi anladı kafası kuma gömülü olanlar.
Hain kumpas girişimin ardından çok çabuk toparlandı Fenerbahçe camiası. Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Cumhuriyet’in en büyük toplumsal sivil kuruluşu olan Fenerbahçe dimdik durdu cemaatin karşısında. Geri adım atmadı. Çok zarar gördü ama teslim olmadı. Fenerbahçe camiası direnirken, ortamdan çıkar sağlamaya çalışan, Fenerbahçe’yi yok etmek için TFF ve UEFA kapılarını aşındıran sözde ebedi dostları da elbette not etti tarih. Yıkılmadık, yıkamadılar. Ayaktayız ve hep ayakta olacağız. Karanlık odaklara asla teslim olmayacak Atatürkçü Cumhuriyet’in kalesi.
8 yıl sonra, 2021’de beraat etti Fenerbahçe ve yöneticileri ama toplumun gözünde mahkum olan ve mahkum kalanlar var. Onları ne toplum affedecek ne de tarih. …
Nüfusumuzun %99’unun müslüman olduğu iddia ediliyor. (2019’da yapılan bir anket araştırmasında ülkemizdeki müslüman oranı %89,5 çıkmış.) İnancımızda sorun yok ama toplumsal ahlakımızda sıkıntılar varmış. Türbanlı bacımıza yan baktılar denilince sokağa dökülen bir kesimimiz, tecavüz edilen çocuklarımız için, tacize, tecavüze uğrayan, sokak ortalarında hunharca öldürülen kadınlarımız, kızlarımız için kılını bile kıpırdatmadı.
Tecavüzler için “bir kereden bir şey olmaz” diyen; şiddete uğrayan, öldürülen kadınlarımız için, “kadına şiddet konusu abartılıyor” diyen yetkilileri alkışladılar üstelik.
Eğitimin kalitesi giderek düştü. Toplumda eğitimli kesime karşı takınılan tavır körüklendi, desteklendi. “Eğitim seviyesi yükseldikçe beni afakanlar basıyor.” diyen, “Ben cahil kesimin ferasetine inanıyorum.” diyebilen ve el üstünde tutulan sözde profesörler bile çıktı.
…
Suriyeliler… Suriyeli sığınmacılar… 1991 Irak savaşı sırasında, zamanın iktidarı Irak sınırında tampon bölge oluşturmuş, savaştan kaçan sığınmacıları burada korumaya almış, sınırdan içeri sokmamıştı.
2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan sığınmacılar için böyle bir uygulama yapılmadı ya da yeterince yapılamadı maalesef.
Basında yazılanlar doğruysa, 8-10 yıllık süre içinde 4 milyon civarında Suriyeli sığınmacı dağıldı Türkiye’nin yedi bölgesine, 81 iline. Bazı illerde Suriyelilerin mahallesi, sokağı, caddesi oluştu. Demografik yapısı bozuldu bazı il ve ilçelerin. Bizim askerlerimiz Suriye’de can verirken, ülkemizin sokaklarında, plajlarında Suriyeli genç erkeklerin, delikanlıların eğlenceleri giderek rahatsızlık yarattı, hatta zaman zaman bazı yerlerde Suriyelilerden kaynaklanan güvenlik sorunları yaşandı.
Resmi açıklamalara göre, bugüne kadar 40 milyar dolar harcamışız Suriyeli sığınmacılar için. Daha ne kadar harcarız belli değil.
…
İstanbul. Dünya’da bir eşi daha olmayan İstanbul. Tarihin ve kültürlerin beşiği, merkezi İstanbul. Yeryüzünde hangi şehir tarihi geçmişi ile, tarihi derinliği ile, kültürel çeşitliliği ile İstanbul’la boy ölçüşebilir. Böylesine derin ve zengin bir tarihi olan şehir nasıl bir sanayi çöplüğü haline getirilebilir.
Kültür, sanat ve ticaret merkezi olması gereken İstanbul, ülkemizin en büyük sanayi merkezi durumunda maalesef. Ülkedeki sanayi yatırımları, İstanbul merkez olmak üzere çevre illerde toplanmış durumda. Tarım havzası Trakya, İstanbul’a yakınlığından dolayı sanayi yatırımlarının hedefi olmuş, akıl mantık almıyor. Ülke nüfusunun neredeyse yarısını İstanbul’a doldurdular ve bununla övünen siyasetçilerimiz bile var.
Anadolu’daki sanayi yatırımlarını sata sata bitirdiler, insanlar taşı toprağı altın diyerek İstanbul’a koşuyor. Dışarıdan kesimlik hayvan, ucuz et ve süt ürünleri getirdiler. Hayvancılıkla geçim umudunu kaybeden vatandaşımız yatak yorgan İstanbul’a koşuyor. Dışarıdan her türlü sebze meyve getirerek üretici köylünün belini kırdılar. Köylü simit satsam geçinirim diyerek İstanbul’a koşuyor.
Nereye kadar? Daha ne kadar nüfus kaldırır bu şehir?
10 yılda bir Boğaz köprüsü yapıyoruz. Yetmedi. Tüp geçit bile yaptık. Ne çok gururluyuz. Boğaz’ın üstüne gerdikleri çirkin beton yığınını “inci gerdanlık” diye yedirdiler bize, İstanbul’un göbeğine dikilen çirkin gökdelenleri “gelişmişlik göstergesi” diye yedirdikleri gibi. Biz de yiyoruz afiyetle.
Şimdi bir de “Kanal İstanbul” çılgınlığı gündemde. Aklı başında bilim insanları “Acilen İstanbul’un nüfusu azaltılmalı.” diye yırtınırken, “Kanal İstanbul’un iki yakasına, yeni iki şehir”den bahsedenler var maalesef.
Bu kafayla gidersek, Boğaz’ın üstünü yüz metrede bir köprü ile donatsak da, altını tüp geçitlerle köstebek yuvasına çevirsek de ne trafik sorununu çözebiliriz İstanbul’un, ne de yaşam kalitesini arttırabiliriz İstanbullunun. Acilen, ama çok acilen sanayi kuruluşlarından kurtulmalı İstanbul. Nüfusu 10 milyonun altına inmeli en kısa sürede. Nüfus akışı, göç, tersine çevrilmeli acilen.
Unutmayalım ki başka İstanbul yok. İstanbul’a ihanetten bir an önce vazgeçmek, tarihine yakışır hizmet etmek, yetki ve sorumluluk sahibi olanların en büyük görevleridir. Tarihe, doğaya, doğal hayata ve insana hizmet hepimizin görevidir.
Bu duyarlılığı ve sorumluluğu benimseyen herkese selam olsun.