GURBETÇİLİK

GURBETÇİLİK

1970’li yılların öncesinde Anadolu’da, köylerimizde gurbetçilik vardı. Yeterli toprağı, geçimini sağlayacak üretimi olmayan yoksul köy halkının tek kurtuluş yoluydu gurbetçilik. 1960’ların ortalarında başlayan Alamancılık da (yurt dışı gurbetçiliği) yeni ekmek kapısı oldu yoksul Anadolu insanlarının. Bu dönemin gurbet türküleri (öncüsü Yüksel Özkasap idi), 1970 ve 80’li yıllarda kentlerde varoşları, Anadolu’da kırsalı inleten arabesk müziğin ilk örnekleri idi. Bizim köyde de, devletin orman dikim çalışmaları, yol çalışmaları dışında Zonguldak ve İstanbul başta olmak üzere gurbete gidenler, hatta Alamanya’ya giden gurbetçiler vardı.

Bu satırları yazarken, bugünden geriye baktığımda gurbete çıkmamış aile kalmamış bizim köyde. Köyün tamamı için bir yorum yapmam yanlış olur mutlaka ama mahallemdeki komşuları, yukarıdan aşağıya gözden geçirdim. Hatırladığım kadarıyla, benim köyden ayrıldığım 1969 yılında bu komşu ailelerin nüfusu ne idi, bugünkü durum ne? Öncelikle belirtmem gereken, o günkü aile büyüklerinin üçü dışında tamamı vefat etmiş bulunuyor. Yaşayan üç büyüğümüz Hasan Aygün’ün annesi Gavaz gızı Emine yenge, Tonyalılardan Şükriye yengem ve Mollulardan Emine yenge. Uzun ömürler diliyorum üçüne de. Sükütneli mahallesindeki komşularımızdan;

Bekirağalar; 1969 yılında 6-7 nüfus olarak hatırladığım bu aileden Hasan Aygün ile Ahmet Aygün kardeşler kalmış köyde. Yaşlı anneleri dışında, büyükler rahmetli olmuş. Kız kardeşler ve torunlar çoğunlukla İstanbul olmak üzere dağılmışlar. Kumcular; 5 kişilik bu aileden köyde kimse kalmamış. İstanbul ve Belçika’da yaşayanlar var. Aliustanın Mustafa; Mustafa Çapan abinin ailesi 5 nüfustu. Ailenin büyük oğlu Abdullah vefat etmiş. (Allah rahmet eylesin). Diğer çocuklarından köyde kimse yok. Giresun ve İstanbul’da yaşıyorlar. Soluğun İsmail Çapan abilerde yaşlı anneleri dahil ve kardeşi Metin abi dahil 6 nüfustu. Şimdi kimse yok köyde, İstanbul’da yaşıyorlar. Aliustanın Hilmi; Hilmi Çapan abiler 6 nüfustu ve de bizim taşındığımız yıllarda İstanbul’a göç etmişlerdi. Çocukları olan, çocukluk arkadaşlarımız Fahri, Nihat ve Nuri’nin vefat ettiklerini duydum. Çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin. Bu aileden kimse kalmamış gibi. Kümbülolar; 7 nüfustu. Sezer ailesinden köyde kimse yok. Yaşayanlar yurt dışında Almanya’da. Dedemler; rahmetli oldu. Ev yıkılmış. Kalafatlar (Fatma halamlar); 6 çocuk, 2 anne-baba, 2 amca, bir hala toplam 11 nüfustu. Kalafatlar’dan Ahmet Kılıç abinin ailesi dışında köyde kimse kalmamış. Köyü terkedip Samsun, Terme’yi mekan tutan Halamın çocuklarından ikisi Terme’de, diğer üçü Almanya’da yaşıyorlar. Tonyalılar; Tonyalılardan 4’ü çocuk 6 nüfuslu Muhammet Ayar abiler Zonguldak’a, 4 çocuk, bir babaanne (Nesime yenge) toplam 7 nüfuslu Mustafa abiler önce Zonguldak, sonra İstanbul’a göçtüler. Köydeki yerlerini de Bekirağa’lara sattılar. Mollular; (Bu lakabın Mollaoğulları olduğunu sanıyorum). 6’sı çocuk, biri dede 9 nüfustu. Çınar ailesinden köyde kimse yok gibi. Fındık zamanı gelip gidiyorlar. Çocuklar Gönül hariç, İstanbul’da yaşıyor. Gönül köyden evli ve burada yaşıyor. Kizirler (Meliha teyzemler); 3 çocuk, bir büyükannem toplam 6 nüfustu Meliha teyzemler. Yıllar sonra İstanbul’dan köye dönüş yapan teyze oğlu Abidin Mürteza birkaç yıl önce vefat etti. (Allah rahmet eylesin). Karısı Katibe yenge köye gidip geliyormuş. Teyzemin büyük kızı Ümmiye Lapa köyünde, küçük kızı Hacer ablam köyde Hasan Aygün ile evli. Garabular; Bu aile bizden önce köyden ayrılmıştı. Tek çocuklu bir aile kiracı ya da yarıcı gelmişti. Şimdi kimse yok. Akşamugil; 5’i çocuk 7 nüfuslu. Bilal Mucuk ailesi Zonguldak’a göçmüştü 1968 yılında. Bu aileden çocukluk arkadaşım Sami İzmir’de, diğerleri Zonguldak’ta yaşıyor. Baba Akşamular; 2 yaşlı anne-baba, 2 kız, 2 evli oğul, 2 gelin, 2 yeni doğmuş bebek toplam 10 nüfustu. Akşamulardan bir Kadın Mucuk köyde yaşıyor. Galip abi yazın köyde, kışın Giresun’da. Ali abi de ara sıra köye geliyormuş, sanırım o da Giresun’da yaşıyor. Bizden, yani 4’ü çocuk 6 nüfuslu Aşugo’lardan (Aşıkoğulları) bir abim Bahtiyar Işık mekan eyledi köyü yıllar sonra. Sayesinde biz de ara sıra gidip ziyaret ediyoruz çocukluk mekanlarımızı.

Görüldüğü gibi, 1969 yılında 16 hane, 103 nüfuslu mahallemizin nüfusu, bugün, kış aylarında 10, en kalabalık fındık zamanında 25 kişiyi bulmuyor maalesef. …

Babam da giderdi gurbete, İstanbul’a çalışmaya. Sabırsız bir adamdı rahmetli babam. Bir yıl zor sabreder, köye dönerdi. Kaç kez gidip döndüğünü hatırlamıyorum ama her gidişinde Grundig radyo fabrikasında çalışıyormuş. Sıkılınca da, çekip gidiyormuş. İstanbul’a taşındığımızda da müracaat etmişti ama bu kez “yeter artık” deyip geri çevirmiş adamlar.

Bir dönüşünde Grundig marka radyo getirmişti babam. 1963 ya da 64 olmalı. Sanıyorum köydeki ilk radyo idi. Akşam saatlerinde acans (haber) dinlemeye gelen komşularımız olurdu. O zamanlar, gurbetçilerin radyodan şarkı, türkü istek yapıp sılaya, sevdiklerine, ailelerine selam göndermeleri çok modaydı ve babamın bizim için yaptığı istek türküsünü, “Mevlam bir çok dert vermiş, beraber derman vermiş” türküsünü mısır tarlasında dinlemiş, çok mutlu olmuştuk. Bir koli Ülker bisküvi getirmişti babam İstanbul’dan. Mahmut’la gizli gizli ceplerimizi doldurmuş, yemiş ve bitirmiştik. Mahmut ile bana vinleks (suni deri) mont getirmişti. Soğuktan korumasından çok, karda çok güzel kayması hoşumuza gitmişti. Kendimizi karların üzerine atar saatlerce kayardık.

Bir gurbet (İstanbul) dönüşünde de bisiklet getirmişti babam. Sadece abim biniyordu bisiklete. Biz, diğer kardeşler yaşımız küçük olduğu için el bile süremiyorduk. Hayran hayran abimin bisikletle mahalle içinde dolaşmasını seyrediyorduk. Bir gün Süleyman abim (teyze oğlu) “Ben biliyorum bisiklet sürmesini.” diyerek abimi ikna etti. Bisikleti aldı, daha 50 metre gitmeden bisiklet bir tarafa, Süleyman abim bir tarafa savruldu. Hatırladığım, bisikletin aynası kırılmıştı ve abim kazayı üstüne alıp, bizi de şahit gösterdiği halde babamdan epey bir fırça yemişti.

Aslında bu bisikleti biz çocuklar için değil, kendisi için getirmişti babam. Köyde, mahalle içinde fazla bindiğini hatırlamıyorum ama bir gün bisikletle Giresun’a gitmeye kalktı. Gitti de. Köyle Giresun arası yaklaşık 40 kilometre. Yol toprak, çakıl. Camili’ye kadar rahat gitmiş. Camili’den aşağı inerken, aşağıdan gelen kamyondan kaçayım derken yoldan çıkmış. Dikenli tellerin arasından fındık bahçesine yuvarlanmış. Kollarında yaralar, başında yarık vardı ama şükür ki hayati bir hasar almamış. Bisiklette de hasar vardı ama anlaşılan yürümesine engel değilmiş. Dönüş yolunda, yolun yarıdan fazlası rampa (yokuş) olduğu için, bisikletle birlikte yürüyerek, birbirlerine arkadaşlık ederek dönmüşlerdi köye.

Allah rahmet eylesin, gizli bir bisiklet, motosiklet tutkusu varmış babamın. Bir motosiklet kazasını da İstanbul’da yaşamıştı. Motosiklet almaya kalkışmış, almak istediği motosiklet ile deneme sürüşü yaparken, dosdoğru önündeki duvara vurmuş, alçak duvarın üstünden uçmuştu. Bu kaza gözünü korkutmuş olmalı ki, motosikleti almaktan vazgeçmişti. Mekanın cennet olsun babam.