DEMİRCİNİN EVİ

DEMİRCİNİN EVİ

Güneyköy ilkokuluna bir veya iki hafta gittik. Sonra bizim köyde de okul açıldı. Köyümüzde okul olmadığı için kazma, kürek, balta, grebi (baltanın küçüğü, burunlu, kesici alet) ve orak gibi demir işleri yapan, lakapları da Demircigil olan bir ailenin boş bırakılmış evini okul olarak tahsis etmişler. Okulumuz; girişte, bizim oralarda hayat dediğimiz bir hol, sağda bir oda, önde büyük bir salon (iki oda birleştirilmiş olmalı) ve bir ahırdan ibaret. Ahır deyip geçmeyin, bizim eğitim öğretimimizde önemli bir yeri var. Hele keraat cetvelini hepimiz (Tevfik Usta hariç) bu ahır sayesinde ezberledik.

Yanlış hatırlamıyorsam, Demircinin evinde çok kısa bir süre Civcunlardan bir abi eğitmen olarak okuttu bizi. Sonra Edirneli Mehmet Taner öğretmenimiz oldu. İki sınıf okuduk Demircinin evinde. İklim grafiklemesi yaptık düzenli olarak. İlk yazılı sınav denememizi bu okulda yaşadık. Şaka yapmıyorum, deneme idi gerçekten. Not falan almadık. O halde niye aklımda kalmış? Nedeni öğretmenin sorduğu sorulardan biri.

Soru şu: “Akvaryum nedir?”

Biz şuncacık ömrü-hayatımızda akvaryum mu görmüşüz? Bırak bizi, bizim köyden herhangi bir Allah’ın kulu duymuş mu, görmüş mü akvaryumu? Hem zaten görgüsü olmayanın bilgisi, genel kültürü ne kadar olur ki? Düşün babam düşün “Akvaryum nedir?”. Bir cevap vermek lazım. Bir şeye benzetmek lazım. Kim ne yazdı bilmiyorum, ama ben cevabımı yazdım: “Akvaryum; Ormandan kestiğimiz odunları sırtımızla yüklenerek eve taşımaya Akvaryum denir.”. Aynen böyle yazdım. Kelimesi kelimesine.

Hala kızarım öğretmene; ya hocam, sen bu kağıtları okudun, bu cevabı gördün. İnsan bir çağırır, oğlum bu nasıl bir cevaptır diye sorar. Bu nasıl bir cehalettir diye azarlar ama sonra da doğrusunu, yani akvaryumun ne olduğunu anlatır değil mi? Ne bir şey sordu, ne azarladı. Herhalde böyle bir köyde, böyle bir cehalet ortamında, böyle bir soru sorduğu için kendisini ayıplamıştır.

Sonra öğrendim ama akvaryumu, İstanbul’a taşındıktan sonra. Hatta evde akvaryumumuz bile oldu çok şükür.