NİYAZİNİN BÜYÜK GÖL
NİYAZİNİN BÜYÜK GÖL¶
Her yaz, sayılı güneşli ve sıcak günlerimizde koştuğumuz, uzun paçalı ve siyah beyaz çizgili tumanlarımızla (donlarımızla) içine daldığımız küçücük gölümüz Niyazinin Büyük Göl. Bu ismi kim takmış bilmiyorum. Tonyalılar ile karşı yakadaki, ismini duyduğumuz ama kendisini hiç tanımadığımız Niyazi’nin fındık bahçeleri arasında akan “değirmen deresi” üzerindeki gölümüz tahmini 3 metre uzunluğunda, 1,5 - 2 metre genişliğinde küçük bir göl. Hemen üstündeki, daha küçük “Niyazinin Küçük Göl” ile birlikte, dere tabanını oluşturan meyilli yekpare granit kayanın üzerinde, oluşum tarihinden bu güne oyduğu çukurlukta yer alıyor gölümüz. Zamanla taş ve çakılla dolsa da, 8 - 10 senede bir meydana gelen sellerle temizleniyor. Gölümüzün hemen alt tarafı 3 - 4 metrelik uçurum. Yani tehlikeli bir yer ama ne biz çocukların bir korkusu var, ne de büyüklerin bir endişesi.
Dere yatağındaki bu meyilli yekpare kaya üzerinde küçük oyuklar var. Bu oyuklardan da hafif sular akıyor aşağı uçuruma. Bu akıntı yolları yosun tutup kayganlaşıyor. Bir gün bu oyuklar arasında oynarken, kontrolü kaybedip, uçuruma doğru akmaya başladım. Tutunacak hiçbir şey yok kayanın yüzeyinde. Korku içinde gözlerimi kapattığımı ve “acaba ölecek miyim” diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Bunu çok kez inanarak söylemişimdir. Mucizevi bir şekilde, uçuruma bir metre kala durdum. Ben bazen “Allah beni seviyor” derim ya, bu inancımın ilk dayanağı bu olaydır. Orada, uçurumun kenarında beni durduranın ilahi güç olduğuna bugün dahi inanıyorum.
Mahallenin çocukları hep beraber giderdik göle çimmeye. Bir gün Tonyalının Mustafa abi de geldi bizimle. Mustafa abi beni severdi. İsmimden dolayı da, beni ne zaman görse kafasını iki yana çevirerek “esselamünaleykümverahmatullaaaahhhh” der, takılırdı bana. Allah mekanını cennet eylesin. Gölün baş tarafı boyu geçiyor. Ben pek cesaret edemiyorum oraya gitmeye. Mustafa abi baş tarafa yüzmüş, kayalardan tutunmuş, bana cesaret verdi, ben de o cesaret ile yüzdüm Mustafa abinin yanına kadar. Sonra beni arkasına aldı. “Sarıl bana, birlikte dalalım.” dedi. Ben boynundan, boğazından sarıldım. Ayağa kalktı ve suya atladı. Atlamasıyla birlikte ben savruldum gittim. Suda ne kadar kaldım, ne kadar çırpındım bilmiyorum ama beni zor bulup çıkarmış Mustafa abi. Çok zaman gülerek, eğlenceli bir anı olarak anlattı köyde ama benim için hiç de gülünecek bir anı değildi doğrusu.
Bu dere üzerinde başka göllerimiz de vardı. Biz isim koyduk bu göllere. Aynalı Göl, Kara Göl ve Gelin Gölü gibi ama hiç birisinin Niyazinin Büyük Göl gibi anısı yoktur çocukluğumuzda.