İYİ TAVLA OYNARIM

İYİ TAVLA OYNARIM

Bildiğim kağıt oyunlarını ve düz okeyi iyi oynarım, bir de tavlayı.

İçki ile aram yoktur. Yazdan yaza, tatile gitmişsek, deniz kenarında bir iki bardak bira içerim o kadar.

Mahallemde, bir işle meşgul değilsem günlerim, bizim “dernek” dediğimiz emekli kahvemizde geçer. Özellikle yazın sıcak günleri, kahvehanenin önündeki, üstü kapalı, gölge mekan harikadır.

2000’li yılların başlarında, mahalle derneğimizin lokali olarak kullandığımız için, bizim dilimizde halen “dernek”tir burası. Kahvehanenin sahibi Hasan abi az kahrımızı çekmedi yıllardır.

“Akrabalarım” da var burada. Topal Osman Rusları Harşit çayında durdurmuş ya, Trabzonlu olan rahmetli Selçuk abime akraba diye takılırdım. Tabii karşılığını göze alarak. Reha abimiz de Sürmeneli, ona da akraba, emmioğlu diyorum. Reha’nın da dili Selçuk abimden düzgün değil ki, insan akrabasına kötü söz söyler mi? Sinirliler ama şaka kaldıran, seven ve dost insanlar akrabalarım.

Okey oynarız genelde ama arada iddialı tavla oynadıklarım da var. Rahmetli Ayhan ile çok oynardık. Kemalettin ile, Aydın ile, Mustafa sık sık oynarız ama en çok İbrahim başkanla oynarız tavlayı.

Dedim ya iyi oynarım tavlayı. İddialı oynarım. Kendime göre neşeli oynarım. Zarı ben atarken de konuşurum, rakibim atarken de. Ben zar atarken, neye ihtiyacım varsa; “Hadi oğlum düşeş, hadi oğlum dübeş” diye atarım, İbrahim başkan zar atarken de, ona ne yaramıyorsa; “Hadi gele, hadi iki bir…”

Şansım da tutar İbrahim başkana ve çoğu zaman ne dilersem onu atar, ne dilersem onu attırırım. Çok zarları fırlatmış, çok tavlayı kafama geçirmeye kalkışmış “Bir daha seninle oynarsam …..im” diye çok yeminler etmiş, ertesi gün; “Hadi bi beş yapalım” diye de çok ısrar etmiştir.

Bir gün kızımla, yakınlardaki bir çay bahçesine gittik. “Baba hadi tavla oynayalım.” “Oynayalım kızım.” Oynuyoruz. Ben aynı ben. Ben atarken ne lazımsa, kızım atarken ne yaramıyorsa onu diliyorum yüksek sesle. Sonunda dayanamadı kızım “Ya baba ne kadar çamursun.” dedi. Halbuki, ben o kadar temiz oynuyorum ki.

Saflığıma gelmiş, bunu dernekte arkadaşlara anlatmışım. O günden sonra, Kemalettin’in dilinden düşmedi: “Oğlum, ona kızı bile çamursun demiş.”