İNEĞİMİZ ÖSEMİŞ

İNEĞİMİZ ÖSEMİŞ

1967 veya 68 yaz-bahar ayları. Sabah saatleri. Hava güneşli ve sıcak. Babam ve abim yoklar. Annem kendi kendine konuşuyor: “İnek de ösemiş (çiftleşme zamanı gelmiş). Köyde de kimsede öküz yok(muş). Belki Aytepesi’ndeki yaylacılarda öküz olabilir(miş), ama ineği Aytepesi’ne kim götürecek(miş).”

Ben ne güne duruyorum. 10 yaşıma gelmişim, eşek kadar adam olmuşum. “Mamut’la ben götürürüm.” diye atılıyorum. Babam yoksa, abim yoksa biz varız. Annemin, bizim bu işi yapabileceğimize inancı yok ama başka çaresi de yok. Ne yapsın kadıncağız. İşi gücü bırakıp, bıraksa bile kadın başına, ardında bir inek, öküz peşinde koşamaz ya. Hem ayıp gelir, hem de vakti yok. Annem çaresiz razı geldi. İneğin boynuna, el dokuması bir kolan bağladı. Mamut’la, birimiz kolan elimizde, ineğin önünde, birimiz arkada, değirmene tarafına doğru yola çıktık.

Değirmen deresini geçince kışla dediğimiz fındık bahçemize varıyoruz. Bu kışlayı babam 1957 yılında, ormandan temizleyip fındık dikerek yetiştirmiş. Henüz genç, pek ürün vermiyor ama yetişmiş sayılır. Kışlayı geçip, sık yaykın ve meşe kaplı orman içindeki patika yoldan Aytepesi’ne doğru tırmanmaya başladık. Tahmini 2-3 km’lik dik yokuşu inekle birlikte çıkıp, Aytepesi’ne vardık. Derme çatma birkaç ağaç evin yanında orta yaşlı bir adam “Bizde öküz yok oğlum” dedi. Kahretsin, o kadar yokuşu boşuna çıkmışız. Çıkarken, bir şekilde çıktık da, dönüşte o yoldan ineğin inebilmesi zor. Araba yolundan Bekiraan tepe üzerinden gitmeye karar verdik. Yol biraz uzayacak ama ineğimiz için yürümeye daha elverişli.

Yine birimiz önde, elimizde ineğin yuları, birimiz arkada Bekiraan tepeye kadar araba yolu üzerinden yürüdük. Bekiraagil’de kim söyledi hatırlamıyorum ama “Ermez’de, Sema’nın aşağısındaki İbicin Nuri’lerde öküz var”mış. Vurduk yola, vardık İbicin Nurigil’e. Ev hemen yolun altında. Kapıda bir iki kişi ve hayvanlar var. Çekine çekine yaklaştık. Baktık, adamlar başka bir ösemiş ineği öküze çekiyorlar. Orta yaşlı bir amcanın “Sizin ineğiniz de mi ösedi?” sorusuna, “He amca, bizim ineğimiz de ösemiş.” cevabını verdik. Amca “Bekleyin” dedi bize. Bekledik. Sonunda ineğimizi öküze çektik ve geri dönüp, Ermez Hanı’nın önündeki çayırdan aşağı indik. Ermez deresini geçtik. Orman içindeki patika yoldan, Akşamugil yanından, toplamda 10-15 kilometrelik bir yayan yolculuktan sonra, akşam üstü yorgun argın, büyük bir iş başarmış olmanın gururuyla ve mutlu bir şekilde eve geldik. Anneme durumu anlattık. Herhalde bir “Aferin” bekliyorduk en azından. Ama biz annemden “Aferin” alamadığımız gibi bir de azar işittik “Öteki inekten sonra olur mu(ymuş). Böyle inek gebe kalır mı(ymış). Boşuna hayvanı yormuşuz sabahtan beri.”

O ineğimizin gebe kalıp kalmadığını, kalmıştır mutlaka da, daha sonra başka öküze çekilip çekilmediğini hatırlamıyorum nedense.