FINDIK
FINDIK¶
1960’lı yıllarda fındık üretimi, başta Giresun ve Ordu olmak üzere orta ve doğu Karadeniz bölgesi kıyı kesiminde ve 1500 m. yükselti altında yapılırdı. Tarihçiler bu bölgede fındık üretiminin M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskilere uzandığını yazıyor. Evliya Çelebi’nin de yazdığı gibi bizim köylerde “dağlar taşlar cümle fındıklıktır.” Halen de öyle.
1970’lerden sonra, özellikle Giresun ve Ordu’nun başlıca geçim kaynağı olan fındık üretimi, plansız ve kontrolsüz bir şekilde batı Karadeniz ve Marmara bölgesine de yayılmış; bu durum geçimini fındıktan sağlayan Karadeniz üreticilerini çok olumsuz etkilemiştir.
2006’da, hükümetin piyasayı dengelemek amacıyla oluşturduğu paketin en önemli maddesi fındık üretimine kota getirmekti. Düz arazilerde fındık yetiştirilmesine izin verilmeyecekti. Fındık alanlarının sınırlandırılarak üretiminin dengelenmesi amacıyla Artvin, Bartın, Düzce, Giresun, Kocaeli, Kastamonu, Ordu, Rize, Sakarya, Sinop, Trabzon ve Zonguldak illerinin bazı ilçelerinde 0-750 m. rakım arasında yüzde 6’dan daha yüksek eğimli üçüncü sınıf ve daha yukarı sınıf arazilerde fındık üretimine izin verilecekti. Bu durumda, rakımı 750 metrenin üzerinde olan köyümüzde fındık tarımı, üretimi yapılamayacaktı ancak bu karar uygulamaya konulmadı. Çarşamba, Terme, Bafra, Düzce ve Sakarya ovalarında fındık üretimine izin verilmemesine rağmen buralarda halen fındık üretimi yapılmaktadır.
Fındık üretimi zor ve zahmetli bir iştir. Bizim çocukluk zamanlarımızda daha da zordu. Şimdiki gibi gübreleme pek yoktu. Son zamanlarda, fındık ocaklarının diplerine beyaz bir kimyasal gübre atılmaya başlanmıştı gibi hatırlıyorum. Bölgemiz çok fazla yağmur aldığı için, her yıl fındık bahçelerini diz boyu otlar, yabani bitkiler ve dikenler kaplar. Fındık hasadı öncesi tırpan ve orakla bahçeler temizlenmeye çalışılırdı. Şimdi motorlu tırpanla temizliyorlar, üstelik bir de kimyasal ilaç kullanıyorlar ki bu ilaçların hem doğal hayata, hem de sağlığa zararları konu bile edilmiyor şimdilik.
Fındık daldan toplanırdı bizim zamanımızda. Şimdi yerden topluyorlar. Gerevü dediğimiz çengelli sırıklarla dalı çekerek toplardık daldaki fındıkları. Şimdilerde fındık dallarını sallayıp yere döküyorlar ve yerden topluyorlar.
Bizim köylerimizde fındık toplama işi komşularla, sırasıyla ve imece halinde yapılırdı 60’lı yıllarda. Kadın erkek herkes beline bir peştemal bağlar, peştemalın eteğini yukarı kaldırıp, uçlarını arkamızda birleştirir, önünü bohça haline getirirdik. Topladığımız yeşil kabuklu fındıkları peştemalımızın içine atar, eteğimiz dolunca da götürüp hararlara (harar: fındık dalından yarma şeritlerle örülmüş yük taşıma küfesi) boşaltırdık. Fındık bahçelerimiz genelde dik yamaçlardadır. Fındık doldurulan hararlar bahçeden evlere, yine kadın erkek sırtta taşınırdı. Bahçe ile ev arasında bir kilometreye yakın yol vardır ve bu yol günün yorgunluğu üstüne, sırtta fındık dolu hararlarla kan ter içinde aşılmak zorundaydı. Bazı ailelerin bahçe içinde harmanları vardı. Onlar, fındığı harmanda toplar, ayıklar ve kuruturlardı. Harmanı olmayan aileler ise eve taşırlardı fındıklarını ve yine imece usulü, komşularla ayıklar ve ev önlerinde kurutmaya çalışırlardı. Geleneksel, elle ileri geri çalıştırdığımız ahşap fındık ayıklama makineleri vardı bazı ailelerde. Son zamanlarda, elektriği olan aşağı mahallelerde elektrikli ayıklama makineleri (patoz) de görülmeye başlanmıştı. Ayıklanan fındığın kurutulması da sorundur, çünkü yazın en sıcak zamanında bile üst üste üç gün yağmursuz günü çok nadir görülür bizim bölgenin.
Toplanan, ayıklanan ve harmanlanıp kurutulan fındıklar çuvallara doldurulur, yine sırtta birkaç kilometre yürüyerek araba yoluna çıkarılır ve şehire, Giresun’a götürülürdü. Bilinen alıcılara, insaflarına sığınılarak satılırdı. Bütün bir yıl beklenen, her türlü zahmetine katlanılarak simsarına teslim edilen fındıktan eline geçen para ile gelecek bir yılının geçimini sağlamak zorundaydı fındıkçı, çünkü başka gelir kaynağı yoktu.
Zor işti fındık üreticiliği, zahmetli işti. Şimdilerde kolay mı? Sanmıyorum. Her iş el emeği idi köyümde. Onun için erken yaşlanırdı benim köyümde insanlar. Kırklı yaşlara geldiğinde gücü tükenmiş, beli bükülmüş olurdu. Ama güzel insanlardı benim köylülerim o zamanlar. Ve halen de güzel ve güler yüzlü insanlar.