ŞUBE SEKRETERİ

ŞUBE SEKRETERİ

Şube sekreterliğine seçildikten sonra kısa sürede, hanım çalıştığı işinden ayrıldı ve Kartal’a taşındık. Artık yol ve trafik işkencesi bitmişti ve her akşam gittiğimde oğlum evde idi. Herhalde aile olmak tam da böyle bir şeydi. Bir baba için, her akşam çocuğunu evde bulmak, her akşam kucağına almak, öpüp koklamak; ancak bu hasreti çekenlerin anlayabileceği bir duygudur. Çok mutluyum artık.

Personel kadrosundan, yönetim kadrosuna geçişim sorun oldu. Genel Merkez yönetimi “Personel kadrodan istifa et, profesyonel yönetime atamanı yapalım.” diyor. Ben de “İstifa edersem 3 yıllık kıdem tazminatım olan iki milyon tl. hakkım yanıyor. Beni siz çıkarın.” diyorum. Sonunda onlar kazanıyor, benim kıdem tazminatım yanıyor.

6 ay sonra, Genel Merkez genel kurulu öncesi, teşkilatta iki ayrı grup çekişmesi yaşanıyor. Bu çekişme ortamında Genel Başkan benden destek istiyor. “Özür diliyorum başkanım, İstanbul ekibi birlikte hareket edeceğiz. Onlara yanlış yapamam” diyorum. Bunu üzerine genel başkandan ne kendisine, ne de kendime yakıştıramadığım bir teklif alıyorum. “Selami ne oldu senin o tazminat işi?” diye soruyor. Şaşırıyorum, çünkü bunu soran kişi genel başkan. Hiç tereddütüm yok ki, bana personellikten istifa baskısı yapan genel merkez yöneticilerinin başında kendisi var. En azından konudan benim kadar haberi var. “Vermediniz ki başkanım.” diyorum. “Olur mu öyle şey, benim haberim yok. Yanlış olmuş. Biz sendikayız. Ortada bir hizmet var. Bir sendikacıya çalışanın tazminatını vermemek yakışmaz. Genel kuruldan sonra hemen ödettireceğim senin tazminatını.” diyor. Canım sıkılıyor. Yanlış bir teklif bu. Hele de bana yapılamayacak, yapılmaması gereken çirkin bir teklif. “Başkanım siz bana rüşvet teklif ediyorsunuz, buna üzüldüm .” “Ne demek rüşvet? Ben senin abinim, öyle yanlış şeyler düşünme, döverim seni.”

Yanlış yaptın başkanım. Bana böyle bir teklif yapmayacaktın. …

1989 yılının Kasım ayında yapılan Genel Merkez genel kurulunda, Mürsel başkan Genel Teşkilatlanma Sekreterliğine aday oldu. Ben, sandık başında oy sayım heyetindeyim.

Mürsel Taşçı’nın aday olduğu Teşkilatlanma Sekreterliği oylarının sayımında, ben, Mürsel Taşçı’ya verilen oyları özellikle önüme, muhafazaya alıyorum. Çünkü sayım yaptığımız masanın önünde delegeler üst üste. Eller sayım masasında. Sayıyoruz oyları: Mürsel Taşçı : 100 Hasan Nazlı : 97

Sandık kurulu başkanı açıklıyor salona. Bizim grup Mürsel Taşçı’yı tebrik kuyruğunda iken, Hasan Nazlı’dan itiraz geliyor. Tekrar sayıyoruz oyları. Ben sayarken masanın öbür tarafındaki tüm gözler oy pusulalarında. Aradan bir tane Hasan Nazlı oyu çıkıyor, gözden kaçmış. Sandık kurulu başkanı tekrar açıklıyor: Mürsel Taşçı : 99 Hasan Nazlı : 98

Hasan Nazlı mevcut yönetimde. Bu sonucu kabul etmiyor, hele de sayım kurulunda ben, yani Mürsel’in adamı varken. Pazar günü, saat gece 9-10 suları, nasıl ulaştılarsa, ilçe seçim kurulu başkanı bulunuyor. Başkan geliyor, bütün oyları alıyor, arkada tek başına sayıyor ve açıklıyor; Mürsel Taşçı : 98 Hasan Nazlı : 99

Tabii salon karışıyor. Ben itiraz ediyorum. Bu sonuç mümkün değil, dinleyen yok. Mürsel Taşçı isyan ediyor ilçe seçim kurulu başkanına. “Yaptığınız usulsüz. Gerekirse on kere, yüz kere sayacaksın ama bir kere ilan edeceksin.” diyor ama anlayan yok.

Hasan Nazlı ve taraftarlarının mazereti hazır ve oldukça mantıklı: “Sayım kurulunda Mürsel’in adamı Selami var. Bütün suç onda. O karıştırdı oyları.” Salon boşaltılıyor. Polis nezaretinde bitiriyoruz oy sayımını. İki grup olarak girdiğimiz seçimlerden hezimetle ayrılıyoruz.

Ertesi gün İlçe seçim kuruluna gidiyoruz, itiraz dilekçesi veriyoruz ama meşhur sözdür “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” çoktan.

Tekrar dönüyoruz İstanbul’a. Mürsel Taşçı başkan, Selami Işık şube sekreteri, Kuriş’ten Muhittin Atabek şube mali sekreteri, şoförümüz Hayri Ankara ve şube avukatımız Alişan Sertel uyumlu ve huzurlu çalışıyoruz.

Kapanan işyerlerimiz de oluyor, kaybettiğimiz işyerlerimiz de. Kartal Sunta’da, sonu işyerinin kapanması ile biten sıkıntılı grev günleri yaşadık. Tekirdağ Ağaç San. işyerinde işçilerin gazına gelmek hatasına düşerek 2 ayda 210 üyeli işyerini kaybettik. Adel Kalem’de iki üç yıl süren işçi çıkarmaları sonucu, yaklaşık 500 civarındaki üye sayımız 100’ün altına indi.

Örgütlenmeye çalıştığımız işyerlerinde, alanda kazandıklarımızı, mahkeme salonlarında, yasanın boşluklarından ve farklı yorumlarından dolayı kaybetmenin de üzüntülerini yaşadık. 1980 sonrası değiştirilen İş Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunları çalışma hayatını alt üst etti. Hak grevinin kaldırılması sendikaları etkisizleştirdi. Çalışanların sendikalara üye olabilmeleri işverenlerin insafına bırakıldı. Türkiye’nin en küçük iş kollarından biri olan ağaç işkolunda, özel sektörde giderek üye kaybettik. İstanbul Şubesi olarak 1977’lerde iki bini geçen üye sayımız 90’ların sonlarına doğru üç yüzün altına indi. Özel sektörde giderek kan kaybeden sendikamız, 90’ların ikinci yarısında kamuda örgütlü olduğu Orüs (Orman Ürünleri Sanayii) özelleştirilince iyice dibe vurdu ve gelir-gider dengesi de bozulunca, hem yönetim hem de personel kadrosundan tasarrufa gitmek zorunda kaldı.