KIBRIS SEMİNERİ
KIBRIS SEMİNERݶ
90’lı yılların ortalarındayız. Türk-İş, Kıbrıs’ta “Özelleştirme” konulu bir seminer düzenlemiş. Bu seminere Türk-İş’e bağlı Yol-İş, Çimse-İş ve biz Ağaç-İş sendikası üyeleri katılıyor. Bizim katılımcı şube başkanları arasında ben de varım.
Çarşamba günü başlayacak seminer için, Salı günü Genel Merkez’de toplandık ve hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra havaalanına gittik. İşlemlerimizi tamamladıktan sonra, acele acele uçağa yürüdüm. Amacım cam kenarı kapmak. Kaptım da. Herkes yerine oturdu . Uçak hareket etti.
Uçağın hareket etmesiyle, bende heyecan gibi, korku ya da endişe gibi bir rahatsızlık, etkilenme başladı. Sanki tansiyonum bozulmaya başladı. Uçağa ilk binişim değil. 20 yıl önce Ankara’dan İstanbul’a uçakla gitmiş, herhangi bir rahatsızlık yaşamamıştım.
Başımı arkaya koltuğa dayadım, gözlerimi kapadım ve iki elimle koltuğun kollarını sıkıca tuttum. Uçak yükseliyor; yükselirken, taşlı, çakıllı yolda ilerleyen otomobil gibi patır patır sesler çıkarıyor. Yanımdaki arkadaşım durumumu fark etti. “Uçak yükselip, rotasına girince rahatlarım “ dedim güç bela.
Uçak rotasına girdi. Sesler kesildi. Herkes kemerlerini çözdü. Bende bir değişiklik yok. “Bırakın kemerim bağlı kalsın.”. Kımıldayamıyorum. Öndeki, arkadaki arkadaşlar ayağa kalkıp takılıyorlar bana.
“Oturun.” diye bağırıyorum. Onlar ayağa kalkınca uçağın dengesi bozulacak. Anlatamıyorum bir türlü. Bir ayağımı ötekinin üstüne atmışım ilk oturduğumda, şimdi indiremiyorum. Hostes kek gibi bir şey ve içecek getirmiş, alamıyorum. Yanımdaki arkadaşım alıyor.
Arkadaşlardan kimi cesaretlendirici sözler söylerken, bazıları takılıyor. Kimseye cevap veremiyorum. Sadece gözlerimi oynatabiliyorum. Yan koltuklardan eğilip bana bakan bayanlar fark ediyorum, utanıyorum. Yazıklar olsun bana. Bilsem gelir miydim?
“Kıbrıs göründü.” diye bir ses duyuyorum. Beşparmak Dağlarını görmem gerek. Oraya kadar bir şey olmamış olması biraz rahatlatmış beni anlaşılan, tüm cesaretimi toplayıp, birkaç saniye bakıyorum dışarı, kıraç tepeler görüyorum sadece.
Çok şükür… Çok şükür, uçak Lefkoşa Ercan Havaalanına indi. Ben o ben değilim artık. Herkesten daha dincim. Hiçbir şey olmamış gibi rahat inip katılıyorum arkadaşlarıma. Seminer Magosa’da, Salamisbay otelde. Eski bir otobüs ile yola çıkıyoruz.
Üç gün, hem seminer, hem deniz, güzel günler geçiriyoruz. Bol tuzlu Kıbrıs denizinde yüzme yeteneğimi geliştiriyorum.
Seminerin son günü, her sendika adına bir yetkili görüş ve düşüncelerini sunacak. Ağaç-İş adına bana düşüyor bu görev. Bir kenara çekilip konuşmamı hazırlıyorum ve konuşma masasında yerimi alıp, sıram gelince yapıyorum konuşmamı.
Konuşmam bitti. Karşımda, izleyenler arasında oturan arkadaşlar işaretle beni çağırıyorlar. Yavaşça ayrılıyorum masadan. Arkadaşlar; “Yürü gidiyoruz.” diyorlar. “Nereye?” “Şehri gezeceğiz.” “Konuşmalar bitmedi, ayıp olur.” “Boşver Başkan, kimse fark etmez.”
Gittik. Gezdik Magosa sokaklarında. Namık Kemal’in hapsedildiği “Zindan”dan oldukça etkilendik. Yurda döndükten sonra, seminerin video kasetleri geldi sendikaya. İzledik, izledikçe utandık.
Biz gittik ama bizden başka herkes salonda. Katılımcı sendikalara plaket veriliyor. Her sendika yetkilisi alıyor plaketini. “Ağaç-İş” “…………” “Ağaç-İş” “…………” “Ağaç-İş’ten kimse yok” “Ağaç-İş ağaç olmuş.” Yokluğumuzla, sorumsuzluğumuzla alay etmişler. Yazıklar olsun bize.
Son gün önce Lefkoşa’ya götürdüler bizi. 1964 yılında, alçak Rum teröristlerce kucağında çocuğu ile öldürülen annenin katledildiği küvet önünde insanlığımızdan utandık. Sonra Girne’ye gittik. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında çıkarma yapılan mekanları gezdik. Akşam, güzel manzaralı bir restoranda yemek yedik. Yemek sonrası müzikli eğlence vardı. Arada sirtaki oynayanlar oldu. Yol-İş üyeleri arasından itirazlar yükseldi bir anda; “Biz burada şehit verdik, nasıl Rum müziği çalarsınız?” Müziğin evrenselliğini anlatmaya çalıştık ama boşuna.
Ayrılırken, hatıra olarak güzel bir saat aldım Girne’den. Halen saklarım özenle.
Dönüşte gemi ile dönmekte ısrar ettim ama mümkün değildi. Bana bir sürü ilaçlar içirdiler. Yine rahat geçmedi yolculuğum, ancak ilaçların etkisi olmuştu. Tuz Gölü’nü bile seyrettim.