BU ÇOCUK OKUYACAK
BU ÇOCUK OKUYACAK¶
“Bu çocuk okuyacak.”. Beni her tanıyan, konu komşu, eş dost akraba herkes böyle söylüyor. “Bu çocuk okuyacak.”
Ekinci karısı bile annemin falında görmüş “Senin bu oğlun hakim olacak” demiş. Gözlerimden belliymiş, zeki çocukmuşum, akıllı çalışkan çocukmuşum. Annem beni ne yapıp edip okutmalıymış.
Annem de “Oku oğlum,” diyor, “oku da, Aşugo Memed’in oğlu okumuş, adam olmuş desinler.” Ben de sanki birazcık inanıyorum söylenenlere de, şu matematik olmasa.
Hayatım boyunca hiç sevmedim matematiği. Hep kaçtım fen kollarından. Sosyal dersler, hele tarih ve coğrafya tam bana göreydi. Hele coğrafya… Okulların açılmasına yakın ders kitaplarımız alınırdı ve büyük bir merak ve heyecanla, hemen coğrafya kitabının sayfalarını karıştırırdım. Bayılırdım renkli şehir ve doğa resimlerine. Allah da gönlüme göre verdi. Bana coğrafya öğretmenliğini nasip etti. Ah bir de, öğretmenlik yapmayı nasip etseydi. Allah da ne yapsın. Diplomayı elime vermiş, öğretmenlik yapmadıysam eşeklik bende. Boşuna dememişler “Okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır” diye. Öyle ya da böyle, bir şekilde okudum. Üniversite bitirdim, daha ne olsun. Ama “adam” olabildim mi acaba?
Hep kaçtım sayısaldan, fenden. Ama benim çocuklarım sayısal okudular. Oğlum İstanbul Üniversitesi’nde matematik, kızım aynı üniversitede iktisat okudular. Hani armut dibine düşerdi? Bizim armutlar niye dibimize düşmediler? Üniversite tercihlerinde çocuklarıma, özellikle de kızıma çok ısrar ettim. “Gel İstanbul Coğrafya yazalım. Okulda sınıf arkadaşım, sıra arkadaşım olan hocalar var. Rica ederim seni yanlarına asistan alırlar. Akademik kariyer yaparsın, öğretim üyesi, doçent, profesör olursun.” dedim. Kabul ettiremedim. “Profesör olacaksın kızım.” dedim. Profesör ne demek, daha ötesi var mı bunun? Hani ben de istiyorum ki, “Selami’nin kızı okumuş, profesör olmuş” desinler. Kızım “Baba coğrafya ne ya, hiç sevmediğim bir ders, ben coğrafya okumam” dedi.
Yüzüme söylemese iyiydi ama canı sağolsun kızımın, coğrafya iyidir ama kızımdan değerli değildir yani. …
Bir matematik derslerini sevmezdim ilkokulda bir de resim dersini. Her dersim 5 olurdu karnemde, ama matematik ve resim 3-4. İlkokulda hiç matematik 5 yazan karnem olmadı. Resim de öyle.
Bir gün Arif Saka öğretmenimiz, 3 ve 4. sınıflara ders anlatırken, biz 5. sınıf öğrencilerine de “Açın resim defterinizi, resim yapın.” dedi. Açtık defterlerimizi, herkes kafasına göre bir resim çizmeye başladı. Ben ağaç resmi yaptım.
Öyle bir ağaç resmi çizdim ki, ben ressamım diyen çizemez, o kadar güzel oldu yani. Ağacımın yaprağı yok, çiçeği yok ama inanılmaz bir güzelliği var. Bakmaya kıyamıyorum. Resmini bitiren defterini kapatmış. Ben defterim, resmim açık, gözüm öğretmende. Öğretmen resmimi görsün istiyorum. Görsün de şaşırsın “Bu ne kadar güzel resim.” desin, “Aferin oğlum Selami.” desin. Çıkarsın kırmızı kalemini kocaman bir 5 yazsın. Bu 5’e de ihtiyacım var, çünkü karnemde resim 2. Bu 5 benim hayatımı kurtaracak.
Öğretmenin hiç bizimle ilgilendiği yok. Ders bitmek üzere. Bizim resim kaynayıp gidecek. Bir şeyler yapmak lazım. Öğretmenin sevdiği bir öğrenciyim, üstelik sınıf başkanıyım. İtibarım var yani. Parmak kaldırdım: “Öğretmenim resimlerimiz bitti.” “İyi, kapatın defterlerinizi, sessizce oturun” “Not vermeyecek misiniz?” “Hayır, not vermeyeceğim.” Eyvah, bizim şaheser resmimiz göz göre göre heba oluyor. “Ama öğretmenim, nolur not verin.” “Hayır oğlum, not yok. Kapatın defterlerinizi.” Emeğimin heba olmasına göz yumamam. Ders bitinceye kadar yalvardım. Not da not. Alacağım hakkım olan 5’i. Sonunda pes etti öğretmen “Açın resimlerinizi” dedi. Ben zaten kapatmamıştım ki. Elinde kırmızı kalem, arkadan başladı, herkesin resminin yanına 5 yazdı. En son bana geldi, hiç yüzüme bakmadan, bence resmime dahi bakmadan kocaman bir 2 yazdı.
Aval aval, şaşkınlık içinde, bir muhteşem resmime bakıyorum, bir yanındaki 2’ye. Utanmasam ağlayacağım. “Ama öğretmenim…” diyebildim sadece. “Bu ne?” dedi öğretmen, “Bu ne biçim resim? Hani bu ağacın yaprakları?” Yaprak mı? Ağaçlar illa ki yapraklı mı olur? Ya da yaprak şart mı? Farz et ki, mevsim kış ve bu ağaç yapraklarını dökmüş. Gerçi, resimde kışı hatırlatan bir emare yok ama, o kadarını da sen anla değil mi ama? Koskoca öğretmensin.
Halen daha öğretmenimin, bu resmimle ilgili hakkımı yediğini düşünürüm. Ne demişler “Allah yarına bırakır ama yanına bırakmaz.”
Ahirette de olsa, alacağım hakkımı.