ÖĞRETMENLER ve BİRİ’si
ÖĞRETMENLER ve BİRİ’si¶
Öğretmenlik mesleğini çok seviyorum. Çileli ama kutsal bir meslektir öğretmenlik. 1984 yılında üniversiteden “Coğrafya Öğretmeni” diploması ile mezun olmama rağmen, Vefa Lisesi’ndeki birkaç staj dersi ve askerlik görevim sırasında okuma yazması olmayan bölük arkadaşlarıma verdiğim dersler dışında öğretmenlik yapmamış olmanın üzüntüsünü hep içimde hissettim ve halen de hissederim.
Her meslek gibi öğretmenlerin de iyisi kötüsü, yeterlisi yetersizi mutlaka vardır. 17 yıllık eğitim hayatımda karşılaştığım tüm öğretmenlerimi hep saygı ve şükran ile anmışımdır. BİRİ’si HARİÇ..
Gerçi bu BİRİ’si benim hiç dersime girmedi, hiç öğretmenim olmadı ama daha sonraki öğrencilik hayatımı çok etkiledi.
Yıl 1968… Giresun Lisesi’nde Orta 1. sınıf öğrencisiyim köylüm Tevfik Usta ile birlikte. Okulun yeni açıldığı aylar olmalı. Hava sıcak diye hatırlıyorum. Bir hafta sonu Giresun’dan köye geliyorum bir tomruk kamyonunun üstünde. Kamyonda benden başka, bazıları bizim köyden olmak üzere birkaç kişi daha var ama köylülerimin kimler olduklarını hatırlamıyorum şimdi.
Büyüklerim sohbet ediyorlar, arada birisi Lapa köyünün öğretmeni olduğunu söylüyor. Bunun üzerine benim köylüm olan büyüklerim beni göstererek güzel şeyler söylüyorlar. Bizim köyün çalışkan öğrencilerinden olduğumu, benim ortaokulda da başarılı olacağımı falan söylüyorlar, övüyorlar beni Lapa’nın öğretmenine. Çok seviniyorum, mutlu oluyorum tabii.
Lapa’nın öğretmeni bana dönüp, “Madem çalışkansın öyleyse söyle bakim cins isim, özel isim nedir?” diye soruyor. Gayet kendimden emin bir şekilde “Eşi ve benzeri olmayan isimler özel isim, eşi ve benzeri olanlar cins isimdir öğretmenim.” diye cevap veriyorum.
Lapa’nın öğretmeni, “Senin adın ne?” diyor. “Selami” “Peki, sen cins misin, özel misin?” “Özel.” “Neden?” “Çünkü eşim ve benzerim yok” diyorum, öğretmen gülüyor, manalı manalı. “Senin eşin yok mu?” diyor. Sesim titremeye başlıyor, “eş” kelimesi utandırıyor beni… Tereddütlü konuşmaya başlıyorum. Öğretmen bendeki tereddüdü görünce yüklenmeye başlıyor. “Senin benzerin yok mu yani? Hani allah insanları çift yaratmıştı? Hani her insanın bir eşi daha vardı?” Ben “Atatürk” diyecek oluyorum çaresizce, Atatürk üzerinden anlatıp kurtulmaya çalışıyorum. Öğretmen “Bırak şimdi Atatürk’ü.” deyip saydırmaya, her cevabımı çürütmeye, soru üstüne soru sormaya devam ediyor. Her cevabıma gülüyor, benimle dalga geçiyor, alay ediyor adeta.
Utanıyorum köylülerimin yanında, eziliyorum, küçülüyorum, sadece önüme bakıyorum, ağlayamıyorum da utancımdan. Yüklendikçe yükleniyor öğretmen, ezdikçe eziyor ve bundan zevk aldığını açıkça gösteriyor. 12 yaşında bir çocuğum. Umutlarım hayallerim var. Benden umudu olanlar var. Özgüvenim yok oluyor, kendime güvenim inancım kalmıyor. Benim burada kısa bir özet halinde geçtiğim işkence, sanıyorum Taşhan’da öğretmenin kamyondan inmesine kadar sürdü.
Ben, bu öğretmenin bende bıraktığı tahribatı ortaokul öğrenciliğim döneminde çok ağır yaşadım. Öğretmenlerim sözlüye kaldıracak, sınıfta bana soru soracak diye kabuslar yaşadım ve toplum içinde bana soru sorulmasından yıllarca rahatsızlık duydum.
Tüm öğretmenlerimi saygı ve şükranla anıyorum her zaman.
BİRİ’si HARİÇ..
Eğer hakkım varsa, o BİRİ’sine hakkımı helal etmiyorum..