AŞIK VEYSEL ve MADIMAK’TA YAKILAN OZANLAR

AŞIK VEYSEL ve MADIMAK’TA YAKILAN OZANLAR

     1966 ya da 67 olabilir. Komşumuz Akşamu’larda Aşık Veysel’in hayatını anlatan ince bir kitap hatırlıyorum. Kitabı okumuş olmalıyım ama içeriği ile ilgili hafızamda pek bir şey kalmamış.

Aşık Veysel her zaman ilgi ve hayranlık duyduğum bir ozan olmuştur. Bu büyük ozanı 1973 yılının 21 Mart’ında kaybettik. Gün gazetesi Aşık Veysel’in ölümü üzerine üçüncü sayfasında bir köşe ayırmış; her gün halktan, amatör şairlerden gelen bir şiiri yayınlıyordu. Oturdum ben de bir şiir yazdım ve gazeteye gönderdim. Bir kaç gün sonra bir komşumuz, Ali Yıldız müjdeyi verdi. Şiirim yayınlanmış. Çok mutlu olmuş, çok gururlanmıştım. Gazeteden kestiğim bu şiir halen albümlerimin arasında durur. VEYSEL AŞKINA

Dilim söylesin de, yazsın kalemim Yazılsın satırlar Veysel aşkına Anlatsın kitaplar sonsuz elemim Anlatsın ölümsüz Veysel aşkına

Açmadan dünyaya kapamış gözü Sazıyla bir olup söylemiş sözü Dökmüş gözyaşı oğulu kızı Dökülsün babamız Veysel aşkına

Mezarın başında eğilen başlar Yas tutar ardında, nice kardaşlar “Veysel’im, Veysel’im” diyen dudaklar Kuruyup çatlasın Veysel aşkına

Görmedi dünyada gece, gündüzü Bilmedi alemde baharı güzü Vadesi dolunca taşıdı göçü Ağlayın dostlarım Veysel aşkına Halk ozanlarını; ozanların sazlarını, sözlerini, türkülerini, deyişlerini severim. Ozanlar Anadolu’nun sazı sözü olmuşlar yüzyıllar boyunca. Halkın ağıtlarını sözlere dökmüşler, sözlerini sazın telinden haykırmışlar dağlara, yollara, uzaklara, duymayan kulaklara. Acıyı haykırmışlar, ağıtlar yakmışlar. Mutluluğu saza söze dökmüşler, halaylar çekmişler. Aşkı sevdayı anlatmışlar, gönüllere girmişler. Sevgiyi, barışı, kardeşliği, eşitliği, adaleti, merhameti, güzelliği, umudu dile getirmişler, tele söyletmişler yüzyıllardır.

Sevenleri çoktur ozanların. Dostu, kardeşi, canı, cananı çoktur ya, düşmanları da az değildir bu topraklarda. Sevgiye, kardeşliğe, aşka, sevdaya, barışa umuda düşman olanlar da var topraklarda. 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak otelinde otuz beş aydınımızı, ozanımızı, insanımızı yaktı kara cehalet. Binlerce insan seyretti yangını. “Bırakın yansınlar!” diye bağıranlar oldu. “Kapıları kapatın çıkamasınlar!”, “Ölsünler!”, “Kahrolsunlar!” diye bağıranlar oldu. Çıkmaya çalışanlara, canını kurtarmaya çalışanlara “Yuuhh!” çekenler oldu kalabalığın, izleyenlerin arasından. Kanımız dondu izlerken ekranlardan.

Üzerinden 30 yıl geçti neredeyse, kamu vicdanı halen yaralı. Çünkü ne olay yeterince aydınlatıldı, ne de adalet yeterince hesap sorabildi. Yine acılar yüreklerde, ağıtlarda, sazın tellerinde kaldı. Ama umutsuzluk yok, gün gelecek sevgi ve kardeşlik, eşitlik ve adalet bu topraklarda hüküm sürecek.

Ben inanıyorum, siz de inanın. ANADOLU’YUM BEN

Ana doluyum ben umutla inançla ısrarla Anadolu’yum ben.

Anadolu’yum ben doluyum kurtla kuşla börtü böcekle otla çiçekle

Doluyum çoğu aç, azı tok’la Doluyum ezilmişle, sömürülmüşle ötelenmiş hırpalanmışla Doluyum tecavüz edilmiş çocuklarla taciz edilmiş, dövülmüş, katledilmiş kadınlarla…

Doluyum ana, doluyum ben Anadolu’yum ben Umutluyum her şeye rağmen Her gece karanlığa kapansa da gözlerim karabasanlar bassa da kara kara mahkum olmayacağım deliksiz karanlıklara

Ana umutluyum ben her sabah aydınlığa açılıyor gözlerim her sabah yeni bir güne yeni bir umuda uyanıyorum ana Her sabah yeni bir heyecanla çarpıyor yüreğim

Biliyorum ana her bahar yeniden filizlenecek doğa yeniden çiçeklenecek dünya engelleyemezler toprağıma yağmur yağacak, kar yağacak engelleyemezler

Dereler tersine akmaz ana Su akar yolunu bulur umutluyum ben Doluyum ben ana umutla inançla ısrarla ANADOLU ‘YUM BEN.